Bu başlık, bizim ilçe müftülüğümüzün hizmet halkalarından birinin başlığı. İki yıl önce Ulu Camide her gün Sabah namazından sonra kardeşlerimiz her konuda meselelerini canlı olarak hocamıza soruyorlar ve hocamız da cevaplıyor. Soruların öncesinde ve sonrasında çok önemli Kur’ani bilgilendirmeler oluyor. Sorular, İlçe Müftüsü Ali ÇAM Hocamız tarafından cevaplandırılıyor.
Suruçlular yahut Suruç’da yaşayanlar olarak çok güzel ve pek özel nimet ve güzelliklerin içerisinde yaşıyoruz. Bilmiyorum, bunların ne kadar farkındayız? Çoğu zaman nimetler üzerimizden geçiyor yahut biz nimetleri tüketiyoruz ama farkına varamıyoruz. Hâlbuki nimetler bizden şükür bekliyor, nankörlük değil. Şükür ise, nimeti fark etmekle başlıyor, onu en güzel şekilde değerlendirmekle devam ediyor.
Eskiler anlatır, kültürümüzde camiler yalnızca namaz kılınan yerlerden ibaret değilmiş. Camiler varmış her gün sürekli tefsir okunan. Camiler varmış günlük hadis sohbetleri olan. Camiler varmış günlük olarak fıkıh sohbetleriyle dolup taşan.
Geçmişte oluşturalan bu ilim halkalarında cilt cilt kitaplar mütalaa edilir, pek çok yeni şey öğrenilir, nice çetrefilli meseleler çözüme kavuşurmuş. Hocalar kendilerini hazırlarlar, dinleyenler soru sormasını öğrenirler, dinî anlamda eksiklerini tamamlarlar, yanlışlarını düzeltirlermiş. Sonuçta insanlar, şuurlu bir şekilde bereketli bir hayat yaşarlarmış. Yapıp ettiklerinin dinî bir alt yapısı olurmuş. Bunun neticesinde kültürümüz Kur’ân ayetleri, nebevî hadisler ve dinin temel ilkeleriyle yoğrulmuş. Bugün farkında olmadan kullandığımız nice atasözü, deyişin temelinde ayetlerin, hadislerin, fıkhî kaidelerin olduğunu görüyoruz. Zira o güzel insanlar dine göre yaşarlar, Kitaba göre hareket ederlermiş. Onların hayatında Kitaba uymak varmış, Kitabına uydurmak değil. Onlar Kitabın tam da ortasından konuşurlarmış. Onlar Kitapsız olmayı hakaret olarak görürlermiş. Onlar bilinçli bir hayat yaşarlarmış. Sonuçta Kur’ân’ın dediği gerçekleşirmiş: Yaşayan apaçık belge üzere yaşasın, mahvolan da apaçık belge üzere ölüp gitsin. (8/42)
Yaratan Rabbinin adıyla oku emriyle başlayan din, ilk Müslümanların ve hatta Peygamberimizin yönelttiği sorularla zihinlere ve hayata kazınmıştır. Şayet bilmiyorsanız, zikir ehline/bilenlere sorun (16/43, 21/7) emrini alan Müslümanlar, soru sormaktan çekinmemişler. Ama onlar öncelikle dine göre yaşamanın gereğine inanmışlar. Bir şeyi söylemeden ve eylemeden önce, dinde yerinin olup olmadığını araştırmışlar, sonra da öğrendikleri hakikatlere göre hayatlarını devam ettirmişlerdir. Onlar yapıp ettiklerine dinî kılıflar bulmak için sorup araştırmamışlar. İşlerine gelen fetvayı, hangi hoca verirse onu bulmak için çaba sarf etmemişler. Yalnızca doğruyu bulmak ve hayatlarını dine göre kurmak için sormuşlar.
Kadınıyla erkeğiyle sormaktan geri durmamışlardır. Öyle ki Peygamberimiz, Yüce Allah ensâr hanımlarına rahmet etsin, utanma duyguları onları dinlerini öğrenmekten alıkoymadı buyurarak ashabının bu hassasiyetini dile getirmiştir.
Medine’de Müslüman hanımlar, bir taraftan camiye devam ediyorlar, hem namazlarını cemaatle kılıyorlar, hem de camide yapılan irşat faaliyetlerinden istifade ediyorlardı. Bununla da kalmayıp onlar, Peygamberimizden hanımlar için kendilerine özel bir günde özel bir sohbet halkası oluşturulmasını istiyorlar, Efendimiz de onların bu isteklerini yerine getiriyordu.
Özetle söyleyecek olursak bilmediğimiz o kadar çok şey var ki! Eksik ve yanlış bildiğimiz şeylerin haddi hesabı yok! Bütün bunların tashihi, itmamı ve ikmali için bizim hayır sofraları ilim meclislerine yönelmemiz gerekmektedir. O halde buyurun hergün , sabah namazından sonra Ulu Camide buluşalım, Ehline Danışalım, siz sorun, Hocamız cevaplasın, hayatımız anlamlı ve bereketli olsun. Unutmayın bu niyetle çıkarsanız evinizden, cennet yolu olan ilim yolunda bir yolculuk yapmış olacak, hem camiye gitme sevabı, hem de ilim yolunda olma sevabı kazanaksınız, vesselam.Suruç Müftülüğü